11 Aralık 2013 Çarşamba

Gezip Gördük: Eskişehir

---Aslında bu blogu açma gibi bir fikrimiz yokken gidip gördük Eskişehiri. O yüzden çok fazla fotoğraf çekemedik, çektiğimiz fotoğraflarda da genelde biz olduğumuz için resimler arasından şehri tanıtacak fotoğrafları seçerek buraya ekliyoruz.---

Eskişehir şahsi fikrime göre gerçekten gidilip görülesi bir şehir, bizim gezi tarihimiz tam şehirde bulunan iki büyük üniversiteye (Anadolu Üniversitesi - Eskişehir Osman Gazi Üniversitesi ) kayıt dönemine denk geldiği için aşırı bir kalabalık yoktu şehirde.

Eskişehire bu benim ilk gidişimdi. Bu blogu beraber yönettiğim can arkadaşım Ş.N.K ile de çıktığımız ilk seyahatti. Böyle bir planımız uzun senelerdir vardı ama üniversite dönemi, iş güç derken adam akıllı fırsat bulamadık. Eskişehire gitme fikri ortaya çıkınca da neden olmasın deyip biletlerimizi aldık. Hızlı Tren biletlerini T.C.D.D'nın sitesinden alabileceğiniz gibi bazı otobüs firmalarından da alabilirsiniz biz tercihimizi Kamil Koç'tan tarafa kullanıp biletlerimizi oradan aldık. Gidiş saatmiz sabah saat 9, dönüş biletimiz ise saat 7'deydi.
Böylece bol bol gezecek şehri tanıyacak vaktimiz olacaktı.


Ankara - Eskişehir arası hızlı tren ile 1,5 saat.
Saat 10:30 da Eskişehirdeydik. Eskişehire gittiğimizde yapmamız gereken birkaç şahsi meseleyi hallettikten sonra direk Odunpazarına yöneldik. Odunpazarına neredeyse eskişehirin her yerinden birer dolmuş gidiyor o yüzden ulaşımı çok kolay.

Odunpazarı Eskişehir'in ilk yerleşim yeriymiş, daracık sokaklar, restore edilmiş olan aslı bozulmamış evler inanılmaz bir görsel güzellik sağlıyor size.  Hani önceden burada yaşamış olan insanları ve hayat tarzlarını biraz daha iyi anlayabiliyorsunuz ki hala o muhteşem evlerde yaşayanlar ve evleri otel, müze ve restorant olarak çeşitli amaçlarla kullananlar bulunuyor.


Odunpazarının ara sokaklarına daldığınızda bir çok takıcı dükkanıyla karşılaşıyorsunuz. Bu dükkanlarda Eskişehirde çıkan lületaşı madeni ile yapılmış olan bir çok aksesuar sizi karşılıyor. Kolyeler, küpeler, anahtarlıklar, bileklikler ve pipolar başlıca lületaşından yapılan işçiliklerden. Fiyatları ise 2 TL ve 30 TL arasında değişiyor. Takı dükkanlarını geze geze tüm sokakların birleştiği 1517 yılında eski Osmanlı Vezirlerinden Çoban Mustafa Paşa tarafından yaptırılmış Kurşunlu Cami ve Kulliyesine ulaşıyorsunuz.

Eskişehire gitmeden görmek istediğimiz şeylerden birisi de Sıcak Cam Üfleme Atölyeleriydi fakat Odunpazarında atölyeler sadece cumartesi günleri açık oluyormuş, bizse cuma günü oradaydık.


Müze olarak kullanılan binalardan birisi de Türk Kahvesi Müzesiydi. Biz görünce çok şaşırdık içerisinde uzun yıllardır süregelen Türk Kahvesi kültürünü bize tanıtmayı amaçlayan bir sergi bulunuyordu. Zaten kapıdan içeri adımınızı atar atmaz sizi Türk Kahvesinin o mis gibi kokusu karşılıyor ve görevliler müzeye gelen herkese kahve ikramında bulunuyordu.


Tabi bukadar Odunpazarı sokaklarını arşınladıktan sonra yemek yiyebileceğimiz biryer arayışına girdik.Etrafta bulunan restorantlarda genel olarak hertür yemek bulunuyor ama Eskişehire gelip meşhur çiğ böreğini yemeden Ankaraya dönersek olmaz diye düşünerek Tatar Çiğ Börek Evi'ne girdik.

Restoran Tarihi Odunpazarı evlerinden birinin ilk katında bulunuyor, sahibi bu güzel evi yeni devralan ve özellikle müşterinelerine ev yapımı yiyecekler sunmayı amaçlayan bir beyfendiydi. (daha sonrasında kendisinden öğrendiğimize göre eskişehirde bir çok restorantta çiğ börek makinaları varmış ve özellikle şehrin içinde bulunan çiğ börek restoranları bu makinaları kullanıyorlarmış.)

Kısacası sedirler ve tahta masalardan oluşan dekorasyonu, tığ örme perdeleri ile evin tarihi dokusuyla yemek yemenizi sağlayan bir mekan Tatar Çiğ Börek evi, ilk defa yememize karşın çiğ böreğin tadına bayıldık öyle ki Ankarada bile güzel yapan biryer arayışına girdik.

Midemizdeki tokluk hissi ile Odunpazarından yürüyerek, Eskişehirin hayranı olduğumuz sokaklarını arşınladık. Eskişehirin bilmediğimiz sokaklarında dolaşırken birçok sokakta rastladığımız şerbetçilerden deneme amaçlı birer bardak şerbet aldık. Tadı şekerli limonataya maden suyu karıştırılmış gibiydi, pek damak zevkimize hitap etmedi ama denemeden Ankaraya dönmek istemedik.


Gezerek yönümüzü sorarak ve Porsuk nehrini izleyerek Adalar mevkine geldik. Duyduğumuza göre Adalar Eskişehir'in en çok görülmesi gereken yerlerindenmiş ki biz Adaları gezerken işte böyle biryerde yaşanır diye düşündük. Porsuk Nehrinin kenarına yol boyu kurulmuş, cıvıl cıvıl kafeler (Biz Adalarda bulunan Kocatepe Kahve evinde birer yorgunluk kahvesi içmeyi tercih ettik.), kitapçılar, bankalarda oturup eğlenen gençler, yürüyüşe çıkmış olan sevgililer... Eğer Eskişehire gelirken bizim gibi günübirlik değil de uzun bir süreliğine geliyorsanız sadece bir gününüzü Adalara ayırın derim keşfedilecek çok güzel bir bölge.


Yorgunluk kahvemizden sonra daha trenimizin hareket etmesine 1,5 saatten fazla olduğunu görünce Gar'ın yakınlarında olan Espark Avm'ye uğradık amaEspark'a gittiğimizde en çok ilgimizi çeken avm'nin önünde bulunan kocaman fabrika bacaları oldu bu kuleler yada bacalar eski kiremit fabrikasına hatıra olsun diye onarılarak yerinde bırakılmış. İki tezat görüntünün aynı karede olması bize baya farklı geldi.

Eskişehirden evimize dönerken yanımızda çok güzel anılar ve iki ay sonrasına bile etki edecek olan bacak ağrılarını aldık. Eskişehir daha öncesinde de yazımda bahsettiğim gibi günü birlik gezilebilinecek bir şehir değil, tavsiyemiz bu gezinizi uzun bir zaman dilimine yayın ve bu güzel şehri doya doya yaşayın.